Felsefe Neden Ve Nasıl Antik Yunan’da Doğmuştur ?

Felsefenin Antik Yunan’da ortaya çıkışı felsefe tarihi açısından anlaşılması ve açıklanması gereken bir konu olmuştur. Yaygın görüş felsefenin İ.Ö 6. yy da antik adıyla İyonya denilen bölgede başlamış olduğudur. Fakat bu görüşe karşı çıkanlar, felsefenin kökensel olarak Mısır’a, Babil’e, Mezopotamya’ya dayandığını savunanlar da olmuştur. Bu karşı çıkış çok yersiz bir karşı çıkış olmayabilir çünkü görünen o ki Yunan felsefesi ortaya çıkışında Mısır ve Mezopotamya ile doğrudan
ya da dolaylı olarak etkilenmiştir. Matematik, astronomi ve özellikle tıp Yunanlıların Mısır ve Mezopotamyalılardan önemli ölçüde etkilendiği alanlardan bazılarıdır. (Arslan, 2020, s.35) Fakat felsefe, azımsanmayacak derecede bilimsel, düşünsel bir birikimleri olan ve Yunanlıları da etkilemiş
olan Mısır ve Mezopotamya topraklarında da değil de neden Antik Yunan’da doğdu? Ya da neden antik Yunanda ortaya çıkan hayat anlayışına, düşünce sistemine felsefe adı verildi? Buna sebep olan faktörlerden biri Yunan toplumunun politik, kültürel ve coğrafi koşulları diğeri ise onların diğer toplumlar ve daha eski uygarlıklarla etkisidir. ( Arslan, 2020, s.49)
Yunan toplumunun coğrafi koşullar açısından şanslı olduğu söylenebilir. Her tarafı denizlerle çevrili, uzun, girintili çıkıntılı ve denizciliğe elverişli doğal koylara sahiptir. Engebeli oluşu Yunanistan’a varlığını koruma daha az tehdit altında olma imkanı sağlamıştır. Varlığını tehdit eden unsurlarla karşılaşmadıkça düşünce üretme, bilimsel çaba gösterme ve sorgulama şansı bulmuşlardır.
Ayrıca Yunanistan tarıma elverişli alanların az olduğu , yoksul bir ülkedir ve bu Yunanlıları gemiciliğe, ticarete, dış göçlere, koloniler kurmaya zorlamıştır (Arslan, 2020, s.50) .Özellikle koloniler felsefenin doğuşunda çok büyük bir rol oynamış denilebilir. Koloniler, herkesi eşitleyen, herkesin sıfırdan başladığı yapılar olduğundan fırsat eşitliği ve buna binaen düşüncenin özgürleşmesi olanağı sağlamıştır. Daha provakatif bir deyişle, Felsefe Atina’da değil kolonilerde doğmuştur.
Yunan toplumunun siyasi dinamiklerini inceleyecek olursak, şehir devletlerinden oluştuğunu, merkezi bir devlet olmadığını görüyoruz. Merkezi devletin olmaması filozofların halkla ya da otoriteyle çatışmaya girdiğinde başka bir şehir devletine göçme ve orada fikirlerini koruyarak sürdürme imkanı sağlıyor. (Arslan, 2020, s.56) Ayrıca yine merkezi bir devletin ya da başka bir deyişle kralın yokluğunda birbiriyle çatışan sosyal sınıflar arasında bir politik denge ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu noktada filozoflar ideologlar olarak görülmüş ve ön plana çıkmışlardır. Merkezi bir otoritenin olmaması düşüncenin de özgürleşmesini sağlamıştır. Filozoflar, (örneğin Thales her şeyin kökeni sudur dediğinde ) evrenin her yerinde aynı prensiplerin işlediği eşitlikçi bir düşünce sistemi ortaya koymuşlardır.
Yunan dininin özelliklerine baktığımızda, rahiplerce korunan dogmaların olmadığı daha seküler bir anlayış görüyoruz. Bunun sonucunda filozofların dinden bağımsız olmaları, doğal olguları doğal gerekçelerle, tanrılara başvurmadan açıklamaları mümkün olmuştur. Tabiki bu Yunan toplumunda dine hiç yer olmadığı anlamına gelmez. Fakat onların çok tanrıcı din anlayışı yine düşünce tarihinde önlerini açan bir unsur olmuştur. Homeros’un ilyada’sında tanrılar insan biçiminde tasarlanmıştır.
Tanrıların insan olarak tasarlanması bu dinin insana ve insan onuruna, insan kabiliyetine verilen önemi göstermektedir. Tanrılar insanlara emretmemekte, yalnızca önerilerde bulunmaktadır. (Arslan, 2020,s.59) Homeros’un dininde büyüye , mucizeye yer yoktur. Bu da çok tanrıcılıkla bilim arasında doğrudan bir ilişki olabileceğini göstermektedir.
Yunan toplumunun diğer uygarlıklarla etkisine baktığımızda ise bu etkileşimin daha çok ticaret ağlarıyla olduğu görülmektedir. Ticaret ağlarının gelişmesiyle birlikte sadece malları değiş tokuş etmek değil
diğer kültürler, dinler ve fikirlerle karşılaşarak kendilerine daha geniş bir ufuk açma imkanı bulmuşlardır. Thales’in Yunan dünyasına Mısır’dan geometri bilimini getiren ilk kişi olduğu söylenir. Geometrinin düşünce dünyasında önemli bir etkisi olmuştur. Örneğin eşitlik kavramı matematiksel bir kavramdır. Bu bağlamda matematiksel düşünce hem demokraside hem felsefede önemli bir noktada durmuş, kavrayışlarında yeni bir ufuk açmıştır. Ayrıca ruh kavramı, güneş tutulması hesaplamaları vs. Gibi matematik ve astronomi gibi bilimlerde doğu toplumlarının
etkisi görülmektedir. (Arslan, 2020, s.61)
Sonuç olarak; Yunan toplumu coğrafi konumu açısından şanslı bir toplumdur. Kendisi için dezavantaj gibi görünen coğrafi koşullarını da düşünce ve bilimsel üretim açasından avantaja çevirmiş bir toplumdur. Onun eşitlikçi, seküler ve merkeziyetçi olmayan toplumsal ve kültürel koşulları Yunanlıları fikren, zihnen özgürleştirmiş ve felsefe yapmalarına imkan sağlamıştır. Doğu toplumlarının da insanlık tarihi açısından hatırı sayılır çabaları ve çalışmaları olmuştur fakat gerek dogmatik dini yapı, gerek merkeziyetçi otoriteye tabi olmaktan kaynaklı olarak Yunan toplumu kadar özgürleşememişlerdir.
Ayrıca coğrafi olarak daha düzlük olmaları onları işgallere karşı savunmasız bırakmıştır. Yunanlılar ticaret ağlarının da etkisiyle hep kendinden başka toplumlarla temas etmiş kendi dinini, kendi kültürünü sorgulamış kendini yeniden üreten, değişime açık, özgür bir toplum olmuştur. Bu bağlamda akla dayanan, eleştirel, yansıtmalı, bütüncül ve tutarlı bir düşünme faaliyeti yani felsefe Antik Yunan’da ortaya çıkmıştır.

Kaynakça:
Arslan A. ,İlkçağ Felsefe Tarihi 1. cilt, 2020, Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir